Belçika’da da İşçiler Ayakta!

Fransa gibi Belçika’da da hükümet işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıracak değişiklikler yapmayı planlıyor. Belçika Başbakanı Charles Michel ve hükümet, sosyal güvencede, bütçede, kamu hizmetleri ve eğitimde kesintilere gitmeyi, emekli maaşlarını düşürmeyi, sözleşmeli, part-time, güvencesiz çalışmayı yasalaştırmayı, 38 saat olan iş haftasını 45 saate çıkarmayı, fazla mesai süresini uzatmayı ve ücretini düşürmeyi planlıyor. Bu nedenle Belçikalı işçiler de tıpkı Fransız işçiler gibi harekete geçti ve ülkeyi grevlerle, gösterilerle sarsıyor.

Belçika’daki bazı sendikaların yaptığı grev çağrısı işçiler arasında büyük yankı buldu. Ülkenin pek çok bölgesinde ulaşım durdu, sağlık ve eğitim çalışanları iş bıraktı, posta, itfaiye hizmetleri durdu. Çöpler toplanmadı. İşçiler gösterilerde “Haklarımız için mücadele ediyoruz!”, “Patronların serveti için daha fazla bedel ödemeyeceğiz!” pankartları taşıdılar. Eylemler 1986’dan bu yana ülkedeki en büyük işçi eylemleri olma özelliğini taşıyor. Ancak sendikaların durumu ve bölünmüşlüğü eylemlerin daha da güçlenmesinin önüne geçiyor. Aynı durum Fransa için de geçerli.

İşçilerin bu eylemleri patronları ve onların temsilcisi olan politikacıları endişeye düşürüyor. Bu durum sadece, eylemlerle sarsılan Fransa ve Belçika için değil, benzer saldırıları hayata geçirmek isteyen tüm ülkeler için geçerli. Türkiye’de bunların arasında yer alıyor. Bu yüzden politikacılar “Paris ve Brüksel’deki olaylardan büyük endişe duyduklarını” ifade ediyorlar. Kiralık işçiliği, kölelik bürolarını yasalaştıran, ücretleri düşüren, sendikasızlığı dayatan, iş güvenliği önlemlerini hiçe sayanları koruyan politikacıların benzer saldırılar karşısında ayağa kalkan Belçika ve Fransa işçilerinden korkması doğaldır. Avrupa’yı etkisi altına alan bu mücadele dalgasının Türkiye işçi sınıfına da cesaret vermesinden endişe ediyorlar.