Terk Edilmiş Gemi Vakalarında Son Durum

Bu yıl, şimdiye kadar 222 gemide 2,280’den fazla deniz çalışanı terk edildi. 2025’in ilk yarısında ödenmemiş ücret miktarı 13,1 milyon dolar olurken vakalarda bir önceki yıla göre %30 artış yaşandı.

Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) tarafından açıklanan yeni rakamlar, dünya çapında denizcilerin terk edilmesinde ciddi bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

2025 yılında şu ana kadar 222 gemide en az 2.286 deniz çalışanı, çoğu zaman ücret, yiyecek veya tıbbi destek olmaksızın mahsur kaldı. Karşılaştırmak gerekirse, terk edilme vakalarının en kötü yılı olan 2024’ün yine bu yarısında 1.838 deniz çalışanını kapsayan 172 vaka ve 11,5 milyon dolar ödenmemiş ücret söz konusuydu. 2025 yılındaki tüm terk edilme vakalarının %37’si Arap (Bahreyn, Mısır, İran, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Libya, Umman, Katar, Sudi Arabistan, Sudan, Suriye, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen) meydana gelmiştir. Bu oran küresel olarak herhangi bir bölgedeki en yüksek orandır. Yüzde 34’ü ise Avrupa’da (Çoğunluğu Denizcilik Çalışma Sözleşmesini (MLC-2006) henüz onaylamamış olan Türkiye’de) gerçekleşmiştir. Bir sonraki en yüksek bölge ise Asya Pasifik olarak kayıtlara geçti.

ITF, Körfez ülkelerinin, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ve Avrupa ülkelerinin, armatörleri sorumlu tutmak ve limanlarında veya kendi ülke sınırlarında gemi terklerini önlemek için daha fazla çaba göstermesi gerektiği konusunda sorumluluk almaya davet ediyor.

Terk vakaları için “görmezden gelinemeyecek ve yüzleşilmesi gereken bir istismar örüntüsü görüyoruz” diyen ITF’in Enspektörlük Koordinatörü Steve Trowsdale, yaşanan durumu şu şekilde açıkladı: “Son yıllarda, Körfez bölgesi ve özellikle de BAE, denizcilerin terk edilmesi vakalarında büyük bir artışa tanık oldu. Hem orada hem de Avrupa’da, bunun sonuçlarının olacağını bilmesi gereken haydut armatörlerin üzerine gitmek için çok daha fazla şey yapılmalıdır. Her bir terk edilme vakası utanç vericidir. Bu, insan haklarının kasıtlı olarak suiistimal edilmesidir ve gemilerin terk edilmesine son verilmemesi denizcilik sektöründeki sistemik bir sorunu gözler önüne sermektedir.”

Elverişli Bayraklar (FOCs) Mercek Altında

Terk etmenin veya terk edilmenin uluslararası hukukta belirli bir tanımı vardır; bu da vakaların çoğunun denizcilere iki ay veya daha uzun süre ücret ödenmemesi, mahsur kalması, yiyecek veya tıbbi destekten yoksun bırakılması anlamına gelir.

Rakamlar aynı zamanda terki mümkün kılan yapısal unsurları da vurgulamaktadır. Elverişli Bayrak (FOC) sistemi krizin merkezinde yer almaya devam etmektedir. Kitts & Nevis (26), Tanzanya (26) ve Komorlar (18) gibi FOC devletleri altında kayıtlı gemiler terk listelerini domine ediyor. Bu bayraklar armatörlere, deniz çalışanlarının haklarının pahasına, saklanma, kuralsızlık ve denetimlerden muaf olma olanakları sağlamaktadır.

Şu ana kadar 2025 yılında terk edilen gemilerin yaklaşık %75’i FOC kayıtlıydı. Bu bayrak devletleri rutin olarak uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemekte ya da ilk mali sıkıntı belirtisinde sorumluluklarından kaçan armatörleri takip etmemektedir.

FOC sisteminin denizcilik sektörü üzerinde parazit etkisi yarattığını ifade eden Trowsdale, “Armatörlerin kâğıt üzerindeki yetki alanlarının arkasına saklanmalarına olanak tanırken, denizcileri paslanan gemi gövdelerinde terk edilmiş halde bırakıyor. Ve ülkeler bu suçları görmezden gelerek ya da daha da kötüsü bu suçlardan kazanç sağlayarak suç ortağı haline geliyorlar” dedi.

ITF Hesap Verebilirlik Talep Ediyor

ITF uluslararası düzenleyicileri, liman devletlerini ve Uluslararası Denizcilik Örgütü’nü (IMO) acilen harekete geçmeye çağırıyor. Küresel ticaretin denizcilere bağımlı olmasıyla birlikte, ITF, devam eden eylemsizliğin sadece hayatları değil, aynı zamanda bir işe alım (recruitment) ve işte tutma (retention) krizi içinde olan denizcilik endüstrisinin bütünlüğünü de tehdit ettiği konusunda uyarıyor.

Bayrak ve liman devletlerinin yaptırım ve duyarlılık eksikliği, gemiler için yeterli sigortanın olmaması ve gemi sahiplerinin mürettebatın refahı için sorumluluk kabul etmeyi reddetmesi, terk edilmeye katkıda bulunan ve çözülmesini zorlaştıran ortak faktörlerdir. Bu başarısızlıklar sadece idari boşluklar değildir; denizcilerin artık uygun olmadıklarında bir kenara atıldığı bir sektöre olanak sağlamaktadırlar.

Hesap verebilirliğin mümkün olması gerektiğini söyleyen Trowsdale sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu sömürünün devam etmesine izin verirsek, küresel ticaretin dayandığı işgücünü yok etmiş oluruz.”

Türkiye’deki Durum

2025 yılında Avrupa’daki terk edilme vakalarının %34’ünü oluşturan Türkiye, bu konuda dikkat çeken ülkelerden biri haline gelmiştir. Türkiye’nin, denizcilerin haklarını korumayı amaçlayan Denizcilik Çalışma Sözleşmesi’ni (MLC-2006) hâlâ onaylamamış olması, bu yüksek oranın temel nedenlerinden biri olarak duruyor karşımızda.

Türk limanlarında yaşanan vakaların çoğunda, armatörlerin sorumluluktan kaçtığı ve yetkili kurumların denetim ve müdahale kapasitesinin sınırlı kaldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra, gemi sahiplerinin yeterli sigorta sağlamaması ve mürettebatın ihtiyaçlarına duyarsız kalması da sorunları derinleştirmektedir. Türkiye, önemli bir denizcilik merkezi olmasına rağmen, çeşitli sebeplerden dolayı terk edilen gemi ve mağdur denizci sayısında sürekli artış yaşanmaktadır. Yetki sınırlıklarına rağmen karşılaştığımız vakalarda gerek Bölge Liman Başkanlıkları ve gerekse de Müdürlük ile yürütülen diyalog ve onların desteği sayesinde vakaların çözümü çok daha hızlı ve efektif olabiliyor. Bu noktada terk edilen deniz çalışanlarının vatandaşı oldukları ülke konsoloslukları ile yürüttüğümüz iş birliği ve koordinasyon da kritik bir rol oynuyor. Fakat tekil olarak vakaların çözümü mümkün olsa dahi temelde bu sorun kangrenleşmeye devam ediyor ne yazık ki.

Uluslararası standartlarla uyumlu düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi ve etkin bir denetim mekanizmasının kurulması, Türkiye’nin bu alandaki kara tabloyu tersine çevirmesi için kritik önemdedir. Bu noktada MLC-2006’nın bir an önce onaylanması ve yürürlüğe girmesi son derece belirleyicidir. Aksi halde, hem denizcilerin temel hakları ihlal edilmeye devam edilecek hem de Türkiye’nin denizcilik itibarı ciddi biçimde zedelenecektir.