Grev Hakkı
Grev işçi sınıfının uzun mücadeleleri sonucunda kazandığı bir haktır. Grev hakkı, işçilerin işverenler karşısındaki en önemli silahı durumundadır. İşçilerin haklı taleplerini kabul etmeyen işverenler, ancak işçilerin greve çıkması halinde geri adım atıyorlar ve böylece işçilerin çalışma ve yaşam koşulları iyileşiyor. Özellikle krizin devam ettiği günümüz koşullarında tüm şirketler, kârlarını korumak ve hatta arttırmak için dizginsiz sömürü koşullarını işçilere dayatmaya çalışıyorlar. Elbette bunu yapabilmeleri için geçmişten bugüne mücadeleler sonucu kazanılmış ve yasalarla garanti altına alınmış hakların gasp edilmesi gerekiyor. İşçilerin grev hakkı işverenlerin ve hükümetlerin önündeki en büyük engellerden birisi.
ITUC iş dünyasının yükselen yıldızlarıyla işçi haklarının gasp edilmesi arasındaki bağı gösteren bir araştırma yaptı. Araştırmanınsonuç raporunda en çok yatırım yapılan ülkelerin aynı zamanda işçilerin haklarının en az olduğu ülkeler olduğu ifade ediliyor. Diğer ülkelerde de işçilerin hakları yüzde yüz garanti altında değil. Dünyanın en demokratik ülkelerinde bile işçilerin haklarına yönelik kısıtlayıcı uygulamalar söz konusu. Örneğin demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere bile “hakların düzenli olarak çiğnendiği ülkeler” kategorisinde yer alıyor. 139 ülkeyi kapsayan çalışmanın sonuçlarına göre ülkelerin %48’i işçileri korumak için hiç bir sorumluluk almıyor. Türkiye de sınıflandırmanın sonunda bulunan“işçi haklarının garantisinin olmadığı ülkeler”kategorisinde yer alıyor. 2012’de çıkarılan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile sendikal hakların engellendiği belirtiliyor. Ayrıca yasalarda yer alan hükümlerin uygulanamaması, grev hakkının son derece sınırlı olması, kamu çalışanlarının grev hakkının olmaması Türkiye’nin işçi hakları konusunda sınıfta kalmasının temel sebepleri. Son olarak Birleşik Metal-İş’te örgütlü binlerce işçiyi kapsayan MESS grevinin hükümetin “mili güvenliği tehdit” gerekçesiyle yasaklamış olması bu çalışmanın sonuçlarını doğrulamış oluyor.
Maalesef işçi haklarının gasp edilmesi sadece birkaç ülkeyle sınırlı değil. Tüm dünyada eğilim demokratik hakların sınırlandırılması yönünde. Şubat ayında işverenlerin, işçi sendikalarının ve ILO’nun temsilcilerinin katıldığı üçlü toplantıda işçi sınıfının grev hakkının aşındırılması tehlikesi söz konusuydu. ILO’nun 87 nolu sözleşmesinde kabul edilen örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkı bu toplantıda işverenlerin isteği üzerine yeniden değerlendirildi. İşverenlere göre 87 nolu sözleşmede “grev hakkı” açık bir biçimde ifade edilmediği için bunun işçi örgütlerinin mücadele yöntemlerinden biri olarak sayılması doğru değildi. ITUC, bu toplantı öncesinde ilan ettiği Küresel Eylem günü kararı ile 18 Şubatta dünyanın dört bir yanında grev hakkına yönelik saldırıya karşı protesto eylemleri gerçekleştirdi. ITF’e bağlı sendikalar da bulundukları yerlerde grev hakkını korumak için çeşitli eylemler düzenlediler.
Farklı düzeylerde de olsa tüm dünyada tehdit altında olan grev ve örgütlenme özgürlüğü ILO toplantısında yeniden tanındı. Ama bu karar bu tehdidin ve işçi haklarına yönelik diğer saldırıların ortadan tamamıyla kalktığı anlamına gelmiyor. ILO’nun Mart ayı toplantısında konu tekrar gündeme alınacak. Mücadeleyle kazanılan bu hakkın korunması da yine mücadele ile mümkündür. İşçi örgütleri, en temel mücadele silahları olan grev hakkını savunmak için çok daha güçlü eylemler yapmaya hazırlanmalılar.