Savaşın Alevleri Gemileri Sardı!
Ukrayna-Rusya savaşının başladığı 2022 yılından bu yana aradaki gerilim giderek tırmanıyor. Savaş her iki ülkede yaşayan insanların yaşamını derinden sarsarken aynı zamanda o bölgede ticaret yapan gemilerde çalışan deniz çalışanlarını da kaçınılmaz olarak etkiliyor. Yürüyen savaşın alevleri o bölgedeki deniz ticaretini, dolayısıyla da gemileri ve deniz çalışanlarını içine alıyor. Son zamanlarda gemilere yönelik yaşanan saldırılar deniz çalışanları açısından durumun ne kadar kritik ve hayati olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
17 Kasım’da Ukrayna’nın İzmail Limanında saldırıya uğrayan ORINDA tankerinin ardından, 28 Kasım’da KAIROS ve VIRAT tankerlerinin Karadeniz’de saldırıya uğraması bu kritik tablonun son örnekleri oldu. VIRAT gemisine İnsansız Deniz Aracı (İDA) ile yapılan iki saldırı sonucu bir yangın durumu oluşmadı ve gemide bulunan 20 personelin hayati tehlikesi bulunmuyor. Türk karasularının yaklaşık 35 mil açığında gerçekleşen bu saldırıdan sonra Kıyı Emniyet Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nca gemiye ulaşıldı. Gemiyi terk durumu oluşmadığı için gemi römorkör eşliğinde Türkiye’ye getirildi ve Türkeli Limanına yanaşması bekleniyor. KAIROS gemisi ise İstanbul boğazından Karadeniz’e çıktıktan 30 mil sonra bir mayına çarparak hasar aldı ve gemide yangın çıktı. Kaptanın olayı bildirmesinden sonra bölgeye gelen kurtarma botlarınca deniz çalışanları gemiden tahliye edildi ve yangını söndürme çalışmaları başlatıldı. Tahliye edilen 25 personelin durumu iyi ve ITF/DAD-DER olarak deniz çalışanları ile irtibat halindeyiz. 2 Aralık’ta ise MIDVOLGA 2 gemisi yine Karadeniz’de, Rusya’dan Gürcistan’a doğru seyir halindeyken İnsansız Hava Aracı ile vuruldu. Köprü üstüne isabet alan gemide, o sırada orada bulunan Kaptan ve 2. Mühendisin ufak sıyrıklarla kurtulduğu aktarıldı. Geminin Sinop’a doğru rotasını değiştirip, demir bölgesine ulaştığı, gemi personelinde ve gemide ciddi bir sorun olmadığı aktarıldı.

Yukarıda özet olarak haberi verilen her üç gemide de neyse ki hiçbir deniz çalışanı canından olmadı. Bu sevindirici, peki, oluşan risk, deniz çalışanlarının yaşadıkları şok ve bunun getirdiği psikolojik yıkım ne olacak?
Yaşanan saldırıların ve bu saldırılarda hedef olan gemilerin taşıdığı yükün, yükün satıcısının, alıcısının, gemi sahibinin, işletmecisinin detayları, deniz çalışanları açısından ikincil detaylardır. Çünkü, salt “gemi Rusya petrolü taşıyordu o yüzden vuruldu. Kara listede olan gemiler bunlar zaten…” gibi argümanlar ve yorumlar sorunun kaynağına ve etkilenen deniz çalışanlarının haklarının korunmasına yönelik çabaları gölgeliyor. Tartışmayı buradan başlatmak saldırıları meşrulaştırmanın bir yolu haline geliyor. Duruma deniz çalışanlarının haklarının korunması ve bu tür saldırıların nasıl engellenebileceği açısından bakılmalı, konu, o bölgede çalışan deniz çalışanlarının iş ve yaşam güvencelerinin nasıl koruma altına alınabileceği yönünden ele alınmalıdır.
Gemi sahiplerinin, FOC sicilinin verdiği avantajları kullanarak, deniz çalışanlarının canı pahasına gemilerini bu tehlikeli ticaret rotalarına sokması (çoğu durumda deniz çalışanlarının, özellikle ratinglerin, taşıdıkları yükün kime ait olduğu veya nasıl bir ticaretin parçası olduklarından haberleri olmadan) elbette önemli bir konudur ve üstüne gidilmesi, teşhir edilmesi gereken bir durumdur.
Filler tepişirken çimlerin ezilmesine müsaade etmek istemiyorsak, savaş veya yüksek riskli bölgelerde seyir yapan gemilerde çalışan deniz çalışanlarının haklarının korunması ve daha da genişletilmesi gerekiyor. Bu konuda ITF’in çalışmaları yıllardır devam ediyor ve ITF sözleşmesi kapsamında olan gemilerde çalışan deniz çalışanları savaş bölgesine gitmeme hakkına sahipler. Fakat ne yazık ki, o bölgede çalışan gemilerin büyük çoğunluğu ITF sözleşmesi kapsamında değil. Bu sorunu çözmenin bir boyutu, ITF sözleşmesi kapsamındaki gemi sayısının artırılması, diğer boyutu da savaş bölgelerine seyir yapan gemilerle ilgili düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve/veya pratikte uygulanırlığının artırılmasıdır.

Deniz çalışanlarının uluslararası ve ulusal mevzuata göre hakları nelerdir?
Ticari gemilerin askeri hedef olup olmadığı ve hukuki durumu, kullanım amacı, taşıdığı yük gibi kriterlere bağlı olarak tartışılsa dahi deniz çalışanları her durumda “sivil” statüsündedir. Ticari gemiler (yani savaş gemisi olmayan, sadece petrol/yük taşıyan tankerler ya da kuru yük gemileri) ile bu gemilerde görev yapan denizciler, uluslararası silahlı çatışma hukuku kapsamında sivil kabul edilir. Bu nedenle, sivil gemilere veya bu gemilerdeki sivil personele yönelik doğrudan saldırılar (silah, füze, mayın vb. ile) genel kabul görmüş uluslararası hukuka göre yasaktır, savaş ve insanlık suçudur. Bu nedenlerle, gemilerin çatışma ortasında kalması/vurulması ve deniz çalışanlarının hayatının tehlikeye atılması, sivillerin korunmasına ilişkin normlar bağlamında ele alınmalıdır.
ILO’nun benzer olaylara yönelik doğrudan bir tavsiye kararı mevcut olmamakla beraber, deniz çalışanlarının korunması maksadıyla Konvansiyon hükümlerine atıfta bulunabilmek pekâlâ mümkündür. Buna göre;
- 166 No’lu “Gemiadamlarının Ülkelerine Geri Gönderilmesine İlişkin Konvansiyon” hükümleri uyarınca; bu gibi tehlikeli durumlarda gemiadamının güvenli biçimde memleketine döndürülmesi zorunludur.
- 155 No’lu “İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Konvansiyon” hükümleri uyarınca; gerek işveren gerekse devlet, çalışanların hayatını açıkça tehlikeye atan koşullara maruz kalmasını önlemekle yükümlüdür. Somut olay kapsamında, geminin hangi ülke bayrağı taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın Türkiye’nin yetki sahasında gerçekleşen bir durum olması hasebiyle Türkiye’nin doğrudan müdahale edebileceği aynıyla vakidir.
Keza ILO nezdinde yapılan çalışmalar neticesinde varılan genel eğilim; kriz ve stres ortamlarında gemiadamının fiziksel ve psikolojik refahının korunması gerektiği yönündedir. Bu düzenlemeler, gemiadamının kişisel güvenliğini ve insan onuruna yakışır koşullarda çalışma hakkını uluslararası hukuk nezdinde himaye etmektedir.
ITF standartlarına göre deniz çalışanlarının “Warlike and High Risk Areas” içinde çalıştırılması ancak risklerin açıkça bildirilmesi, rızalarının alınması ve ek koruyucu hükümler sağlanmasıyla mümkündür. Deniz çalışanlarının savaş ve yüksek riskli bölgelerde çalışma koşulları ve buna ilişkin hak ve güvenceleri, ITF’in “List of Designated Risk Areas, with Applicable Benefits (as of 19th March 2024)” listesinde düzenlenmiştir. Bu bölgelerde çalışan deniz çalışanları; ek ücret, risk tazminatı, acil tahliye hakkı ve güvenlik koşullarının sağlanmasını talep etme haklarına sahiptir.
Hatırlatmak gerekir ki, bu haklar yalnızca çalışma koşullarının olağanüstü tehlikeli hâle dönüştüğü durumlarda uygulamaya girer ve denizcilerin iradesi dışında savaş bölgesine gönderilmesi halinde şirketin tazminat ve koruma yükümlülükleri doğar. Dolayısıyla sadece geminin zarar görmesi değil; mürettebatın insanî güvenliği, çalışma hakkı ve sendikal/iş sözleşmesinden doğan hakları da uluslararası normlarla ve sendikal anlaşmalarla korunmaktadır.
Ulusal mevzuata göre de Türk denizciler 854 sayılı Deniz İş Kanunu, ilgili yönetmelikler ve iş sözleşmeleri kapsamında; güvenli çalışma ortamı, yaşam ve sağlık hakkı, sigorta güvenceleri ve tehlikeli bölgelerde çalışmayı reddetme gibi temel haklara sahiptir. İşveren geminin seyrini çatışma bölgesinden geçirecekse, bu hususta gemiadamlarını önceden bilgilendirmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Bu noktada risk gerçekleştiğinde devletin vatandaşlarının güvenliğini sağlama görevi de devreye girer. Bu gibi olaylarda ulusal/uluslararası kurumların etkin koordinasyonu gerekmektedir.
Türkiye bandıralı bir gemi ya da Türk uyruklu denizciler açısından, uluslararası hukuka göre bu gemiler sivil kabul edildiğinden ve ITF gibi sendikal çerçevede ek tazminat / koruma hakları tanındığından; hem mürettebat hem gemi sahipleri, saldırı durumlarında uluslararası hukuk ve sendikal sözleşmeler çerçevesinde hak iddia edebilir. Bu, yalnızca ekonomik/kira-taşıma zararları için değil; can güvenliği, tazminat, sigorta, iş sözleşmesinin ihlali gibi alanlarda da pekâlâ geçerlidir.
Maalesef dünyanın pek çok bölgesinde savaşlar, sıcak çatışmalar, korsanlık vb riskler artarak devam etmektedir. Bu tablo hem gemileri gem taşınan yükü/yolcuyu hem de deniz çalışanlarını ciddi biçimde tehlikeye sokmaktadır. Sivil gemilerin ve bu gemilerde çalışan mürettebatın hayatını tehlikeye sokacak, risk oluşturacak her türden saldırı, gerek ulusal gerekse de uluslararası hukuka göre savaş ve insanlık suçudur. Deniz çalışanlarının ulusal ve uluslararası hukuk kurallarından, eğer gemi ITF sözleşmesi kapsamında bulunuyorsa bu sözleşmeden doğan haklarını bilmesi son derece önemlidir. ITF/DAD-DER olarak tüm denizcileri haklarını öğrenmeye ve gerektiğinde bu haklar uğruna mücadele etmeye davet ediyoruz!
Bu yazı, ITF/DAD-DER Denizciler Destek Birimi ve Hukuk Departmanı tarafından hazırlanmıştır.
