Lütfen aşağıdaki sıkça sorulan soruları üzerlerine tıklayarak okuyun.

DAD-DER kimdir?

DAD-DER (Deniz Çalışanları Dayanışma Derneği), deniz çalışanlarının örgütlenmesi ve sosyal, ekonomik, kültürel haklarının korunarak geliştirilmesi amacıyla kuruldu. Derneğimiz, yıllardan beri bir dolu sorunla boğuşan denizcilik camiasının en çok ezilen, en çok sömürülen ve en fazla fedakârlığa katlanan kesimi olan deniz çalışanlarının bir araya gelerek, sorunlarına çözüm arayışı içerisine girmelerinin mütevazı bir aracı olma çabası içindedir. Bu sorunların aşılabilmesi, tüm deniz çalışanları arasında ve hiçbir ayrım gözetmeksizin yürütülecek zorlu ve sabırlı bir çabayı gerektiriyor.

DAD-DER'in faaliyetleri nelerdir?

Derneğimizin en önemli işlevi, hiç kuşkusuz deniz çalışanlarının güncel ve yakıcı sorunlarına çareler üretebilmektir. Gemide, üstelik de yabancı bir limanda iken karşı karşıya kalınan ücretini alamama veya eksik, geç alma, çalışma ve yaşam koşullarının asgari yeterliliklerinin bile sağlanamaması ve burada tek tek sayamayacağımız pek çok konuda, gemiadamları ile armatörler arasında çok çeşitli ihtilaflar doğabilmektedir. Bu tür durumlarla karşılaşan deniz çalışanları, çoğunlukla ya kaderlerine razı olmakta ya da bireysel mücadeleyi tercih ederek kendi başlarına sorunlarını halletme yoluna gitmektedirler.

Örgütlü olmanın ve bir güç birliği oluşturmanın önemi de burada başlamaktadır. Derneğimiz; birlikte çalıştığı avukatları aracılığıyla deniz çalışanlarını ilgilendiren hemen her konuda davalar açmak, hukuki yardımda bulunmak, işbirliği yapılmasında yarar görülen ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar ile koordinasyonu sağlamak gibi bir işleve sahiptir.

ITF kimdir?

ITF, uluslararası taşımacılık işçileri sendikaları federasyonudur. 148 ülkeden 691 sendika bu federasyona üye. ITF üyesi bu sendikalar yaklaşık 4,8 milyon taşımacılık işçisini temsil ediyor.

ITF içinde taşımacılık işçilerinin bölünmesi nasıl?

Taşımacılık işçileri sendikalarının yapısı 137 ülkede çok büyük farklılıklar sergiliyor. Örneğin bizim kanunlarımıza göre, 2 ayrı sektöre bölünmüş durumda: 1: Taşımacılık 2: Gemi yapımı ve deniz taşımacılığı, ardiye ve antrepoculuk. İşyerinin girdiği sektöre göre taşımacılık işçileri ayrı ayrı sendikalarda örgütlenmek zorundalar. Bu durum hemen her ülkede değişiklik gösteriyor. ITF, bu çeşitlilik içinde kendisini 8 endüstriyel sektöre göre yapılandırmış: havacılık, denizcilik, liman, karayolları, demiryolları, balıkçılık, iç su yolu taşımacılığı, turizm hizmetleri.

ITF içinde denizcilik sektörünün etkisi ne kadar?

Bizim sektörümüzün yapısı diğerlerinden çok farklı. Genel olarak ITF, çok farklı ülkelerden, hemen her tipte sendikanın üye olduğu, kesinlikle merkeziyetçi olmayan, federatif bir yapıdır. Denizcilik sektöründe ise federatif bir yapıdan ziyade daha merkeziyetçi bir işleyişin olduğu söylenebilir. Ne de olsa her ülkenin farklı koşulları, farklı yasaları, buna denk düşen farklı tipte sendikaları var. Ancak denizcilikte işler doğası gereği diğer sektörlerden çok farklı işliyor. Armatörün de, denizcinin de, geminin de, çalışma sahasının da milliyeti çok karışık. Dolayısıyla sektörün sendikal anlamda örgütlenme biçimi de diğerlerinden farklı olmak zorunda. Bu yüzden ITF içinde denizciliğin apayrı bir yapı oluşturduğunu söyleyebiliriz.

ITF Denizcilik bölümü nasıl bir yapı ve nasıl çalışıyor?

Uluslararası alanda daha merkezi bir işleyiş, denetim mekanizması ve örgütlenme gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bu aslında sektörün yapısının dayattığı bir zorunluluk.

Örneğin tüm üyeleri için minimum standartları belirleyen bir toplu sözleşme hazırlıyor ve bunu uygulatmaya çalışıyor. Bunu yapabilmek için bir uluslararası toplu sözleşme platformu (IBF) oluşturuldu; IBF şu demek, masanın bir yanında farklı ülkelerden armatörlerin temsilcileri, diğer yanında yine farklı ülkelerden ilgili sendikaların oturduğu toplu sözleşme platformu. Sonuçta farklı ülkelerden 54 bin deniz çalışanını kapsayan bir sözleşme imzalandı ve şu an yürürlükte. ITF, armatörleri bu platforma çekebilmek için şöyle bir karar aldı: “Bu sözleşme ITF’in onaylayacağı minimum standartları belirler. Yani, bu platforma katılmayan armatörlerle tek tek imzalanacak toplu sözleşmeler bu standartların üzerinde olmak zorundadır.”

ITF'in imzaladığı toplu sözleşmeler uygulanabiliyor mu?

Denetleyemedikten sonra en iyi toplu sözleşmeyi imzalasanız da fark etmez.

Sektörün yapısı uluslararası alanda merkezi bir işleyiş gerektiriyor; ITF de, enspektörlük adı altında bir yapılanmaya gitmek zorunda kaldı. Dünyanın pek çok limanında toplam 135 enspektörle bu denetimleri yapmaya çalışıyor.

Neden ITF'in uygulamalarına dair çok çeşitli haberler alıyoruz?

Dünya çok büyük bir yer, her ülkenin, bölgenin hatta şehirlerin farklı, kendine özgü koşulları var. ITF’in nerede ne yapabileceği o bölgedeki yerel sendikalara, koşullara ve elbette kişilere de bağlı olarak değişiyor. ITF’in asıl gücü, İskandinav ülkeleri, Batı Avrupa, Amerika, Avustralya gibi gelişkin ülkelerin limanlarında odaklı. Bu büyük bir avantaj, zira gemilerin ister istemez gitmek zorunda oldukları dünya ticaretinin merkezi yerleri buralar. Ancak bu yerler aynı zamanda gemi trafiğinin en yoğun olduğu yerler. Amsterdam limanına giren-çıkan gemi sayısı 1000’in üzerinde! Bu da Amsterdam’daki ITF enspektörünün işinin zorluğunu gösteriyor aynı zamanda.

İkinci bir önemli konu da bir şeyler yapılabilmesi için ön hazırlığın zorunluluğu. Eğer armatöre gelişkin ülkelerden birinin limanında bir yaptırım uygulamak niyetindeyseniz, öncesinden hazırlık yapmak zorundasınız. Geminin limanda kalış süresinin kısalığını ve gemi trafiğinin yoğunluğunu bir düşünürseniz, başka türlüsünün büyük şans eseri olacağını anlarsınız. Ön hazırlık olmazsa, gemi limana geldikten sonra istenecek yardıma müdahale etmek gerçekten çok zor. Bu durum arkadaşlarımızın şöylesi haklı şikâyetlerine yol açıyor; “o kadar aradık, ne gelen oldu ne giden!”, “ITF enspektörü gemiye geldi, üstün körü doğru dürüst hiçbir şeyi sorgulamadan bastı gitti”, vs. vs.

Ön hazırlık tam olarak nedir ve nasıl yapılır?

Ön hazırlık dediğimiz şey, ITF üyeleri arasındaki koordinasyondur. İşlerin doğru dürüst işleyebilmesi için, her şeyden önce gemi personelinin kendi ülkesinde işleyen, sağlam bir sendikası veya daha genel anlamda sendikal örgütünün olması gerekir. Yukarıdaki Amsterdam örneği ile anlatalım; gemi personeli, yaşanan sorunla ilgili olarak önce kendi sendikasını bilgilendirir. Sendika, gemiyi takibe alır ve gemi Amsterdam’a gelmeden önce Amsterdam’daki ITF enspektörüyle sorunun ne olduğu ve nasıl çözüme ulaştırılacağı kararlaştırılır.

Amsterdam’daki ITF enspektörünün durumunu gözünüzde bir canlandırın; bir yandan ITF üyesi sendikal örgütlerin talepleri, diğer yandan diğer ülkelerdeki ITF enspektörlerinin talepleri ve tekil denizcilerden gelen ne olduğu belirsiz tonlarca şikâyet. Günde 500’ün üzerinde geminin giriş yaptığı bir limanda adamın hepsine yetişme şansı yok ki. Liman işçileri ve Port State sörveyörü olarak çalışanlar (ki onlar da şahıslar olarak ITF üyesidirler) enspektöre önemli durumları bildirerek yardımcı oluyorlar.

Özetle bizim açımızdan asıl sorun, kendi örgütlülüğümüzün olmamasıdır. Şu anki mevcut durumda ITF’in Türk denizcileri için yaptığı işler, geri bir ülkenin sendikasız çalışanları için yaptığı “elden geldiğince ve vicdani” bir yardım görünümünde.

Port State ve ITF neden birbirine karıştırılıyor?

Sektörümüzde uluslararası emek pazarına en büyük arzı veren ülkelerden birisiyiz biz. Filipinliler ve Hintlilerden sonra Ruslarla birlikte 3. sırayı paylaşıyoruz. Tüm açık deniz gemilerinde çalışanların %66’sı ITF onaylı bir sözleşme kapsamında çalışıyorken, Türklerde bu oran henüz çok aşağılarda. Gelişkin ülkelerin denizcileri açısından Türk armatörü, en kötü koşullarda adam çalıştıran en acımasız armatörlerden birini simgeliyor, yani baştan ön yargılı yaklaşıyorlar Türk gemilerine.

Bazı arkadaşlar Port State enspektörlerinin bu tutumunu Türklere karşı bir milliyetçilik olarak görebilir, ama bu doğru değil. Bunu test etmek kolay; gemilerdeki standartlar açısından astığı astık, kestiği kestik bir enspektöre maaşınızı alamadığınızı söylerseniz, size yardım edebilmek için ne kadar uğraştığını da görürsünüz. Yanlış anlamayın herkes milliyetçi, gelişkin ülkelerin denizcileri de bizden daha az milliyetçi değil, ancak onlarda olan ve bizde olmayan başka bir şey var; haklarını savunmak için birlikte mücadele etmek gerektiğinin bilinci. Onlar olaya şu gözle bakıyor; “Eğer” diyorlar, “Filipinli, Hintli, Türk, Rus, … biz bu adamların çalışma standartlarını bir şekilde yükseltemezsek, onları toplu sözleşme kapsamına alamazsak, armatörün karşısında pazarlık gücümüz her yıl biraz daha azalır ve sonunda çalışabileceğimiz bir işimiz de kalmaz”. Bizde olmayan işte bu bilinçtir. Elbette, bu bilinç onlara kanlarıyla genleriyle gelmiyor; uzun yıllar boyunca verdikleri mücadelelerin dersleri ve bu mücadelelerin ürünü olan örgütlülüklerine borçlular bunu. Bizlerin yapması gereken de, aslında uzun yıllara dayanan bu mücadelelerinin deneyimlerini onlardan öğrenmek ve örgütlü gücümüzle birleştirmektir. Bunu başarabilirsek, önümüzdeki pek çok sorunu da çözüme kavuşturabiliriz.